Bölüm 11
[Eğer güçlü olmayı diliyorsan Hayal Ağacı’na tırman. Tabii delirmeyeceğinden eminsen.]
-Huhyoo, Çelik Lordu
2. Perde. Katliam Cadısı.
Sonsuza uzanıyormuş gibi görünen ormanda güneş tepedeydi. Sıcak bütün bedenini kavuruyordu.
Jaehwan ne kadar uzun zamandır başı boş dolaştığını bilmiyordu.
Etrafa bakınarak terini sildi.
‘Nihayet.’
Çalıların arasında bulduğu ayak izleri Jaehwan’ın boyutuna yakındı. Bir insana ait olmasa bile şüphesiz iyi ayaklı bir varlık bırakmıştı.
Kabuslar Kulesi’nden kurtulalı bir ay geçmişti. O zamandan beri bu sonsuz ormanda dolaşıyordu.
Nerede olduğundan emin değildi.
<Ulu Diyar>ın içinde bir yerde olmalıydı, ama neresi olduğunu çözemiyordu. Ormanın sıcağı ona bu yerin ‘Kızgın Bölge’ olduğunu ya da Beastlain’in <Ulu Diyar>ı anlatırken bahsettiği 12 bölgeden biri olduğunu düşündürüyordu. Ama Kızgın Bölge’nin ünlü ‘Yanan Ağacı’ burada olmadığından muhtemelen bu yanlıştı.
Jaehwan o zaman eğer biriyle karşılaşırsa öğrenebileceğini düşündü. Kulede gördüğüne benzer canavarlarla karşılaşmıştı ancak bunlar bazı farklı özelliklere sahipti. Hepsinin boynuzu vardı ve bu boynuzlar bir ile beş arasında değişiyordu.
Henüz hiçbiri Jaehwan için bir tehdit teşkil etmiyordu.
Şimdiye dek bulabildiği en güçlü canavar beş-boynuzlu bir kurttu. Jaehwan ona saplar saplamaz acıyla inlemişti ancak tek seferde değil, birkaç saplamadan sonra ölmüştü.
‘Demek buradaki canavarlar çok zayıf.’
O mu güçlenmişti, yoksa canavarlar mı zayıftı, bilemiyordu. Fakat karşılaştığı tek canavar bu değildi.
Bazı gizemli, zeki varlıklara da rastlamıştı.
Eski keşişler gibi beyaz elbise giyen ama ciltleri yeşil ve başlarında bir çift antenleri olan, insan dışı varlıklardı.
“İşe yaramaz insan### NASIL CÜRET###”
“NE KADAR### KÜSTAH###”
Ne dediklerini anlayamamıştı ama zeki varlıklarla karşılaşmak onun için nadir bir olay olduğundan onlarla konuşmak için çok çabalamıştı. [Şüphe]si son gücünde olsa bile yine de onların dillerini anlayamamıştı.
“#### BOYNUZ!! ####”
Jaehwan’ın öldürüp kemerinde taşıdığı kurdun boynuzlarını işaret edip bağırmışlardı.
“Bu mu?”
“###ZAYIF İNSAN!### BEŞBOYNUZLUNUN BOYNUZU!!”
“Evet, evet. Ben zayıf bir insanım ve bu da bir boynuz.”
Konuşabiliyormuş gibi görünüyordu.
“### BOYNUZ! ###”
Birkaç tanesi ona yaklaştı ve Jaehwan biraz endişelendi.
‘Neden aniden yaklaşmaya başladılar?’
“####”
Onları anlamasının imkanı yoktu. Bir boynuz hakkında bir şeyler geveliyorlardı, bu yüzden Jaehwan konuşurken boynuzu gösterdi.
“İyi. Eğer bana bu yerin neresi olduğunu söylerseniz size bunu veririm…”
O anda kılıçlarını kınlarından çekerek saldırdılar. Bu sadece bir gözdağı değildi. Jaehwan gökyüzüne baktı. Güneşe benzeyen şey tepedeydi. Sıcaktı.
“Hey.”
Saldırıyı atlattı.
“Anten.”
Tekrar atlattı.
“Eğer bunu tekrar yaparsanız hepinizi öldürürüm.”
Ve tekrar saldırılarını atlattı.
“Ölün.”
Az sonra yerde hepsinin leşleri yatıyordu. Ölmeden önce mavi kan dökmüşler ve ölünce toza dönüşmüşlerdi. Jaehwan hayatta kalan son antenliyi yakaladı ve sordu,
“Cevap ver. Burası neresi?”
“NASIL### İNSAN###”
Daha kuvvetli asıldı.
“Neresi?”
“Hayal Ağacı### Kaos…###”
Tekrar asıldı.
“Anlayabileceğim şekilde söyle. Nesiniz siz? Şeytan mı?”
“### BENZİYORUZ### HAYIR###”
Tekrar asıldı.
“Sana anlayabileceğim şekilde söyle dedim.”
“HHA### EJJJ# AAHH#”
Jaehwan antenini çektiğinde tuhaf bir dilde duraksamadan konuştu. Kısa süre sonra gözleri geri döndü, beyazları gözüküyordu. O anda Jaehwan onun ne dediğini anladı.
“GEBER. İNSAN.”
Dilini ısırıp kendini öldürerek beyaz toza dönüştüğü için bu, onun son sözleri oldu.
‘Sanırım güçsüzlerdi.’
Hiç tereddütsüz intihar ettiği için bir geri dönüş yolu var gibi görünüyordu. Jaehwan afallamıştı, antenin aynı şekilde toza dönüşüp yok olan parçalarını yaktı.
Çok bilgi edinememişti ama bir şey elde etmişti.
Bu, grubun eşyalarının arasında olan itemlerdi.
Çoğu kullanışsızdı ancak bir tanesi iyiydi. [Şüphe] ile kontrol ettikten sonra sırtına aldığı küçük beyaz çanta şöyleydi:
[İtem Detayları]
İsim: Küçük Boyutsal Sırt Çantası
Tanım: Çeşitli objeleri taşımak için uzay boyutunu kullanır. Depolama alanı 2 metreyi kapsar.
‘Tıpkı envanter gibi.’
Kabuslar Kulesinden ayrıldığından beri envanter gibi Sistem Arayüzü sayesinde kullanabildiği çoğu beceriyi kullanamamıştı. Beastlain, Sistem Arayüzü’nün bütün <Ulu Diyar>da geçerli olduğunu söylediğinden bu tuhaftı.
Belki de bu, kuleden ayrılmadan önce yaşadığı tuhaf deneyimle alakalıydı.
Bedeninin parçalara ayrıldığı ve sonra yepyeni bir şekilde yeniden inşa olduğu hissi.
[İtem Tanımlayıcı] özelliğini kullanamadığından itemlerin detaylarını tanımlamada [Şüphe]ye güvenmek zorundaydı.
Neyse, sırt çantası en önemli şeydi. Jaehwan öldürdüklerinden geri kalan her şeye göz gezdirdi.
‘Bu da ne? Mücevher mi?’
Dikkatle kesilmiş kristal benzeri mücevherler vardı. Çoğu mavi, bazıları kırmızıydı. İki tanesi siyahtı ve bir tanesi intihar eden antenliden gelmişti.
Değerli olabilirlerdi, bu yüzden Jaehwan onları çantasına koydu.
‘Bunları atmalıyım.’
Diğer araç gereçler çantaya sığmak için çok büyüktü. Jaehwan ne yapacağına karar verirken belindeki Buz Ejderhasının Kılıcı titremeye başladı.
“Tekrar mı?.. Tamam.”
Kabuslar Kulesinden ayrıldığından beri Buz Ejderhasının Kılıcı garipleşmişti. Tuhaf siyah bir enerji kılıcın ağzında yayılmaya ve sanki iradesi varmış gibi titremeye başlamıştı.
Acıktığında daha güçlü titriyordu.
Jaehwan kılıcını çekti ve eşya yığınlarından birinin içine itti. O anda kılıç sanki bir ağız gibi açıldı ve eşyaları yiyip bitirmeye başladı. Jaehwan kılıca dehşetle baktı. Kılıç yemeyi bitirdiğinde rengi daha da koyulaştı. Aynı zamanda dayanıklılığı da artmış gibi görünüyordu.
‘Hmm…’
Jaehwan’ın kılıca ne olduğu hakkında bir teorisi vardı ancak şu durumda bir tahminden öte geçemediği için şimdilik kenara koymaya karar verdi. Daha önemli mevzular vardı. Onlardan kazandığı son güzel şey.
Ormanlık alanın haritasıydı.
Dünya’daki haritalardan farklı ve kabaydı ama [Şüphe]nin yardımıyla kullanmakta bir sorun çıkmazdı. Haritanın ismini okudu.
‘Bunu nasıl okuyacağım? Ağaç… Im… Kaos… Hm…’
Haritanın en üstünde <Hayal Ağacı – Kaos> yazıyordu. O an Beastlain’in Hayal Ağacı’ndan bahsettiği tek sefer aklına geldi.
“Hayal Ağacı <Ulu Diyar>ın merkezinde duran dev bir ağaçtır. Amacı… Şey, bu önemli değil. Sonra öğrenirsin.”
Aynı ismi kulenin yaratıcısı olan Mulack’ın karalamalarında da görmüştü.
[…Benim eserim Hayal Ağacı’nın tepesindeki ‘İlk Kabus’u beslemek için bir kök… ]
Bütün bu ipuçları birleştiği zaman Kabuslar Kulesi’nin bir şekilde Hayal Ağacı ile bağlantılı olduğu ve kuleden çıktıktan sonra vardığı yerin de ağaca çok yakın ya da yine ağaçla bağlantılı bir yer olduğu sonucu ortaya çıkıyordu.
Kesin olan tek şey, bu bölgenin Beastlain’in ona verdiği bilgilerde olmadığıydı.
‘Lanet olası Şeytan.’
Görünüşe göre öldürdüğü ırk haritadaki işarete göre ilerliyorlardı. Orada bir tür köy olması muhtemeldi. Haritayı uzun bir incelemeden geçirdikten sonra Jaehwan nihayet haritada nerede olduğunu çözebildi.
‘Önce bilgi edinmeliyim.’
Zayıf düşmanlarla karşılaştığı için şanslıydı ancak bunun aynı şekilde devam edeceğini iddia eden yoktu. Daha çok bilgi edinebilmek için birileriyle karşılaşmalıydı. Hayatta kalabilmek için kendini bu yeni dünyada bir çaylak saymalıydı.
Ancak bu, bu dünyayla nasıl işbirliği yapacağını öğreneceği anlamında değildi.
Dünyayı öğren ama asla onunla işbirliği yapma.
Bu, Kabuslar Kulesi’nden kurtulduğu zaman karar verdiği bir şeydi. İlk başta kuleden kurtulmasını sağlayan şey de buydu.
‘Benim gibi kuleden kaçmış biri daha olabilir.’
Jaehwan mümkünse yaşayan bir insan görmeyi diledi. Burada ürün olmaktan kurtulup hayatına devam eden insanlar olabileceğini düşünüyordu. Beastlain bir keresinde ona şöyle demişti.
‘<Uzak Diyarlar>da birçok insan var. 294. Dünya sadece bunlardan bir tanesi.’
Eğer doğruyu söylüyorsa <Ulu Diyar>da yaşayan insanlar olması mümkündü.
Merak ediyordu. İnsanların nasıl bu topraklarda hayatta kaldığını, bu kararı onlara neyin verdirdiğini… Ve kuleden kaçtıktan sonra yaşamanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyordu.
Uzun bir süre yürüdükten sonra durdu.
“Buldum.”
Ayak izlerinin gittiği yönden silahların çarpışma sesleri geliyordu. Ayak izlerinin sahibini görebiliyordu. Çalıların arasında yaklaşık beş kişi boynuzlu canavarları avlıyordu.
Hepsi insandı.