Bölüm 18
Tur devam etti. Kyrie ve Nathaniel birkaç şehirden sorunsuz geçtiler.
Hizmetçiler Nathaniel’den eskisinden daha az korktular.
Bu hizmet ettikleri hanımın onurunu koruduğu içindi. Her şey yolunda gidiyor gibiydi.
MaryAnne dışarı çıktı.
“MaryAnne hala orada mı?”
Kyrie, atların bir an dinlenmesine izin verirken Valdir’e sordu. Valdir kafa karıştırıcı bir şekilde cevap verdi.
“Evet. Doktor bunun zihinsel bir sorun olduğunu söyledi…”
Kyrie onu takip etti ve hizmetçi arabasına baktı. Envinique şehrinde bir doktor Maryanne’i muayene edip hasta olmadığını söylemişti.
‘MaryAnne, Nathaniel hakkında ne düşünüyor?’
Kyrie içini çekti ve arabaya tırmandı.
Nathaniel arabadaydı. Bastonunu kucağında tutarken bacaklarını çaprazlamış bir halde Kyrie’ye baktı.
[Gidiyor muyuz?]
“Evet, yakında gidiyoruz. Bir şeye ihtiyacın olursa, lütfen şimdi söyle.”
[Hayır, yok.]
Kültürel, zarif bir şekilde cevap verdi ve bilinçli bir gülümsedi Gülümsemeden başka bir yüz ifadesi yapmıyordu, bu aslında onun ifadesiz yüzüydü.
“Araba yolculuğu yorucu değil mi?”
[Fena değil.]
“Bu iyi.”
Kuru sorular ve cevaplar değiş tokuş edildi.
İkisi de birbirlerine gereğinden fazla ilgi göstermedi. Gladios konusu ortada kalmış olmasına rağmen bu konu üzerinde pek durmadılar.
Kyrie uyandırdığı gizemli ‘Son’ a göz kulak olmalıydı. Nathaniel de onu bu sebep ile rahat yolculuğu için kullanıyordu.
‘Mana taşını kolayca kesebilecek bir sihiri varken başkente gitmek çokta zor olmamalı’
Bir amacı vardı.
Bir an önce Başkente gitmeli, kraliyet yasağının kaldırıldığını itiraf edip Nathaniel’i uyandırmanın kasıtlı olmadığını duyurması gerekliydi.
‘Sırf onu böyle uyandırdım diye ihanete sürüklenmek…’
Onun için Nathaniel böyle bir varoluştu. (Ç.N: Kyrie için Nathaniel, hayatını mahvedebilecek bir tür bir varoluş)
‘Ne de olsa o sadece geçip gidecek adam.’
Kyrie sessizce gözlerini kapattı.
*******
Araba yola başladıktan kısa bir süre sonra. Gözleri kapalı, düşünürken insanların uğultusunu duyabiliyordu.
Kyrie arabanın penceresinden kış ormanına baktı. Yolda bir sorun olduğu açıktı çünkü henüz kasabaya gelmemişlerdi.
Sonra arabanın kapısında bir vurma sesi duyuldu.
Kapıyı açtığında Valdir kırmızı bir burunla selamladı.
“Leydim. Yolun bir çığ tarafından engellendiğini söylediler.”
“Ve?”
“Ülke genelinde yoğun kar yağışı olduğunu ve ulaşım sıkıntısı olduğunu söylediler. Sanırım geri dönmemiz gerekecek.”
Kyrie içini çekti ve Valdir’in arkasındaki Rimo’dan gelen kürk pelerinini kabul etti.
“Tamam. Önce inip durumun ne olduğunu görmem gerek.”
“Emin misiniz?”
Valdir ona eşlik etti ve engellenen yola yöneldi. Sağda yüksek bir dağ ve solda bir uçurum vardı, aradaki tek yol ise karla kaplıydı.
Köyden sevk edilen bazı subay ve memurlar kar kürüyorlardı ama bu kimsenin geçebilmesi için yeterli değildi.
“Bir iki günlük işle bitmeyecek.”
“Korkarım öyle.”
Kyrie parmağına dokundu. Bu onun sorumluluğuydu.
“Bana bir harita getir sonrasında saha yöneticisini ara.”
“Tamamdır!”
Valdir şiddetle cevap verdi ve ona bir harita getirdi. Kyrie sorumlu kişiye yaklaştı.
Kimin sorumlu olduğu ve nerede destekleneceği ile ilgili ilgi çekici bir hikayenin ortasında, Kyrie’nin arkasında aniden sofistike bir ses duyuldu.
[Diğer tarafa gitmek için geri dönecek misin?]
Nathaniel’di. Valdir kılıcının biraz sapını geç tuttu, çünkü geldiğine dair bir hiçbir işaret göstermemişti, ama Nathaniel ona bir bakış atmadı.
[Çok sık duruyoruz.]
“Bugünlerde garip bir şekilde çok kar yağıyor. Hiç böyle olmamıştı.”
Kyrie, Valdir’e bakarken. Nathaniel’e cevap verdi. (Ç.N: Nathaniel’e yalan söylediği için ‘kapa çeneni hiçbir şey söyleme’ demek için Valdir’e baktı)
Öyle olsa bile, kar nedeniyle yolculukta zaten birkaç gecikme olmuştu.
Kyrie, Nathaniel’in bakışlarından kaçındı.
“Bu mahalle Vermont Markisi’nindir, ancak kar temizleme için yeterli desteğin olmadığı söyleniyor.”
[Şu bıyık.]
“Bıyık… Evet, doğru. Bıyık.”
Ağzını kapattı, biraz güldü ve sonra burnunu çekti.
“Şimdi birini göndersem bile ortada bir sorun var çözülmesi biraz zaman alacak gibi görünüyor.”
[Ne kadar sürer?]
“Bir hafta sürer gibi. Bunun olacağını bilseydim, bir büyücü getirirdim.”
Nathaniel bunu söyleyerek Kyrie’ye baktı.
[Çok işgüzarsın.]
“Neden öyle düşünüyorsun?”
[Bu senin işin değil, ama temizlemeyi düşünüyorsun.]
Düşündü ve ağzını açtı.
“Vermont’taki gibi mi?”
[Vermont’taki gibi.]
Nathaniel yine ileriye baktı.
[Gerçekten yardım edeceğini bilmiyordum.]
Kyrie sakinleşmek için peleriniyle kapalı yola baktı.
“Sadece, suçlanmak istemiyorum.”
[Bu babanın eğitimi mi?]
“Başka değişle, bir öğretmene öğretmen demek gibi.”
[Güzel. Uyumlu olmayan bir aile geçmişini ifade etmek için çok sofistike bir yöntem.]
“Teşekkür ederim.”
Kyrie sakince cevap verdi. Kısa süre sonra, Vermont ile temasa geçtiğini söyleyen saha müdürünü geri gönderdi ve Nathaniel’e baktı.
“Ama beklenmedik bir şey söylüyorsun. Durumunuza göre sorumluluğu ciddiye alacağını düşünmüştüm.”
[Onursuz davranışlardan nefret ederim.]
Gülümsemesi biraz karardı.
[Örneğin: Sorumluluğu olmayan işlere dalmışken üşütecek bir aristokrat. Genç Bayan gibi..]
“Ama…”
[Geri çekil]
Nathaniel konuşmayı bitirir bitirmez elini kaldırdı. O anda yamaç yolunu işgal eden kar bir anda eridi.
Bulutlardan daha büyük olan su buharına bakan Kyrie, huşu içinde ağzını açtı.
“Büyücü değilken bu nasıl mümkün olabilir?”
[Bir sihirbaz olmaman sihir yapamayacağın anlamına gelmez.]
“Bu, kılıç kullanmada sihirden daha iyi olduğun anlamına mı geliyor?”
[Benim sihrim Orewinbridge’den öğrenilen küçük bir şey.]
Kraliyet ailesinin adını çok kolay anan bir adamdı. Nathaniel garip bir şekilde Kyrie’ye baktı sonra kim duyabilir diye etrafına baktı.
[Buchanan’ın kanı da bir büyücünün soyundan geliyor, ama sen Mana’nın kutsamasına sahip değilsin.]
“Eski hikayeyi biliyorsun.”
[Çünkü eski zamanlardı.]
Nathaniel uçurumun soluna baktı.
Uçurumun altındaki sonsuz karlı orman, uyuduğu köye benziyordu.
[Unutmamın bir anlamı yok.]
“Yok mu?”
[Benim için.]
Bazen çok yanıltıcı olmak yalnız görünüyordu. Kyrie, Nathaniel’de tarif edilemez bir şey hissetti.
Teselli sözleri söylemek yerine birkaç adım attı ve Nathaniel’in yanında durdu.
“Buchanan’ın büyücü kökenli olmasının yalnızca atalarımın zamanında olduğunu biliyorum. Daha sonra bir Dük’ten Kont’a indirildi. Bunun sihir kaybıyla bir ilgisi olup olmadığı belli değil.”
[İlginç.]
“Bu doğru. Sana ailemin sırrını anlattım.”
[Değerli bir şey duydum.]
Nathaniel, Kyrie’ye bakarken güldü. Cevap vermedi, sadece gülümsedi ve sonra arkasını döndü.
“Lütfen arabaya binin ki çok geç olmasın.”
[Tabii.]
Nathaniel uzun bir süre yalnız kaldı.
Onun bilgisi olmadan, insanlar tek tek onun ne yaptığına baktılar.
Nesli tükenmek üzere olan asil bir canavar gibi mevsim duygusunu unutmuş genç bir adam.
‘Yalnız göründüğünü söylersem kızar mı?’
Arabanın içinden ona baktı ve başını çevirdi.
Herkesin görmek istemediği kısımlar vardı.
******
Kyrie ve Nathaniel birkaç gün sonra Elsus’a vardılar.
[Heyecanlısın.]
“Yakalandım mı?”
Arabanın camını açtı ve denizin kokusunu içine çekerken güldü.
“Burası benim memleketim. Küçükken burada kalırdım. Annem hala buradayken. “
[Uyumlu bir ailen olmadığı için, bu bir yas değil. Boşanma mı?]
“Bu doğru.”
Ters bir şey söylemek yerine, iyi bir ruh halinde olduğundan düz bir şekilde cevap verdi
Ancak konuştuktan sonra Nathaniel’in bir asilzade gibi soğukça gülümsediğini fark etti. Olay, araba Buchanan’ın villasına geldiğinde oldu.
“Misafir getiremez miyim?”
“Evet Leydim, yapabileceğimiz bir şey yok.”
Villa müdürü Lindner huzursuzdu.
Kyrie omzuna basarak onu sakinleştirdi.
“Neden?”
“Çünkü Kont ‘Villayı boş bırakın’ dedi.”
“Bunu duymadım.”
“Dün benimle sihirle temasa geçti. Görünüşe göre seçkin bir misafir villada kalmaya karar vermiş.”
Lindner suçlu bir adam gibi başını eğdi.
Kyrie kaşlarını daraltarak düşündü.
‘Babam gelseydi, ‘seçkin konuk’ kelimesini kullanmazdı. O zaman gelen kim?’
En muhtemel olanı Veliaht Prens olurdu ama Rubinia Cassner’a aşık olan Eden artık Buchanan’ın villasında kalmazdı.
‘Başım belada.’
Her ne olursa olsun, Nathaniel’i böyle ayakta tutamazdı.
Kyrie içini çekti.
“Tamam, Lindner. Misafirimle handa kalacağım, bu yüzden villayı babamın misafirine ver. Yönetimle ilgilen.”
“Anlaşıldı.”
Villadan ayrıldı ve Nathaniel’e arabadaki hikayeyi anlattı.
“Üzgünüm. Ailevi koşullar nedeniyle villada kalabileceğimizi sanmıyorum. Ben başka bir villa ararken hana tahammül edebilir misin?”
[Benim için önemli değil.]
Nathaniel söyledi.
[Burası senin memleketin değil miydi?]
Kyrie acı acı gülümsedi. Böyle duygusal şeyler anlatmamalıydı.
“Geçmişin bir anlamı yok artık.”
İkisinin arabası kısa bir süre sonra hana geldi. Bu Kyrie’nin çocukken sık sık kaldığı handı.
Cesar Buchanan hırslı olduğu kadar aptaldı da. Annesiyle ayrıydı, ama bir ebeveyn olduklarından birinin Kyrie’yi büyütmesi gerekiyordu.
Ebeveynlik yüküyle baş başa kalan annesinin burada mahvolduğunu görmüştü.
Asla geri dönmek istemediği bir yerdi ama kaçıyormuş gibi de görünmek istemiyordu.
Kyrie güvenle ön kapıya girdi. Ve garip his karşısında şaşırdı ve etrafına baktı.
İnsanlar ona açıkça bakıyorlardı.
‘Ne oldu?’
Ortaya çıktığında bakışları Nathaniel’e kaydı, ama o da aynı şeyi hissediyor gibiydi.
[Ne radikal bir karşılama.]
Kyrie bir sonraki an bu şiddetli bakışın nedenini anladı.
Sebep, hanın lobisindeki gazetenin ön sayfasında yazılmıştı.
Veliaht Prens ve Buchanan, ayrılık!
Veliaht Prensin seçtiği kız Rubinia Cassner’ı tanıyalım!
Kyrie Buchanan’la olan sürtüşmenin nedeni nedir?
Kyrie dudaklarını ısırdı.
Ayrılmanın resmi duyurusu bugündü.
Düşünceli hizmetkarlar haberleri Kyrie’nin gözünden gizlemişti. Ancak yalnızca bir kopyası havada uçtu ve Nathaniel’in önünde durdu.
Bastonunu tutarak gazetenin tüm sayfasını kısa sürede okudu.
[Kendini göstermemenin nedeni.]
“…”
İçi bükülmüş gibi hissediyordu. Kasıtlı olarak çenesini daha yükseğe kaldırdı ve daha sakin konuştu.
“Gülmek istiyorsan şimdi yap.”
Geçen yıldan yeterince temelsiz iftira ve ‘bilmeye değer’ bakışlar vardı.
Ama kararlılığı gölgede kaldı ve Nathaniel çenesini eğdi.
[Böyle bir hikayeyle ilgileneceğimi düşünüyor musun?]
“Hayır.”
[Tamam.]
“Ama…”
Sözlerinin sonu bulanıktı. Neden utandığını anlayamadı.
“Bu, ama genellikle öyle değil, değil mi? Normalde, nişanını bozduğunu söylersen, haa.”
Kusuyormuş gibi, ağzı nihayet bir iç çekişle konuşmayı bıraktı.
Mor gözleri utançtan bulanıktı.
‘Ne halt ediyorsun, Kyrie.’
Tarafsızlığını koruyan tek bir kişiyle tanıştığına inanamıyordu.
Utanç vericiydi.
Nathaniel sessizce dudaklarını ısırarak ona baktı. Sonra bir kez bastonuyla yere vurdu.
[Buchanan.]
Kyrie başını kaldırdı.
‘Beni eleştirecek, değil mi? Aristokrat olmadığım için.’
Başını eğerek bekleyen Kyrie beklenmedik bir şey duydu.
[Bu ülkenin Veliaht Prensinin insanlara karşı iyi bir gözü olmadığını açıklamak için bu kadar istekli olmanıza gerek yok.]
Kyrie’nin gözleri açıldı.
Nasıl cevap vereceğini bilmeden, onu terk eden Nathaniel’e açık gözlerini kırpıştırdı.
[Prensin gözlerine gülmeyi daha sonraya ertelemek istiyorum ve şimdi dinlenmek istiyorum.]
Öyle şeffaf bir bakıştı ki.
Söylentileri duyduktan sonra ona tepeden bakanlardan farklıydı.
‘Bunlar babamdan bile duymadığım sözlerdi.’
Kyrie bilinçsizce garip bir ifadeyle gülümsedi.
“Gerçekten bilmiyorsun.”
Bilinmeyen kişinin sözleri ona neden bu kadar kibar gelmişti?