Bölüm 7
Odadaki tansiyon gergindi.
Gözleri deliciydi. Bir saniyede beni tümüyle yutabilirmiş gibiydi.
Beni yiyip bitirebilirmiş gibi.
Ama.
Gözlerimi asla kaçırmadım.
Ona bakmaya devam ettim. Gözlerimi kaçıramayacağımı biliyordum. Bu, zayıflığımı göstermek anlamına gelirdi. Bunu yapamazdım.
Bunun için beni öldüreceğini bildiğim halde olmaz.
Şıp… Şıp… Şıp…
Kan yere damlamaya devam ediyordu. Odayı kaplamakta hevesli olan sessizliği yumuşakça bozuyordu.
O anda,
“Amacın ne?”
Bana bir soru sordu.
Cevabını benim de bulamadığım bir soru.
Amaç… Amacım neydi?..
Ben de bunu bilmek istiyordum.
Birdenbire kendimi bu durumda bulmuştum ve hala başıma gelenleri kabullenmeye çalışıyordum.
Neden buradaydım?.. Bunların hepsinden sorumlu olan kişi kimdi? Ve neden beni seçmişti?
Artık amacımı biliyordum:
“Cevaplar.”
Düştüğüm bu durumun arkasındaki sebepler.
Ve bütün bunların nereye varacağı.
“İstediğim şey cevaplar.”
Tekrarladım. Kendi kendimi onaylar gibiydim. Bir amaç edinmek önemliydi. Böylece gelecekte yoldan sapmazdım.
“Cevaplar mı?”
Kaşlarını çattı ve boynumu delip geçen baskı hafifledi. Derin düşüncelere dalmış görünüyordu, bana tekrar baktığı zaman sordu:
“Ne tür cevaplar arıyorsun?”
“Ben kimim?”
“Hm?..”
“Neredeyim? Sen kimsin? Burası neresi? Neden buradayım? Beni buraya getirmekteki amaç neydi?”
Ardı ardına sorular sordum. Yüz ifadesi her sorumda biraz daha değişti ve farkına vardığımda kılıç artık boynumda değildi.
İlk defa gözleri tehdit edici görünmüyordu.
“Onun bedenini kendi isteğinle ele geçirdiğini sanıyordum?”
Yani beden ele geçirmek mümkün müydü?
“Hayır.”
Başımı salladım.
“Benim de senin gibi bu konuda hiçbir fikrim yok.”
Bilseydim bu kadar ter dökmezdim.
“…”
Sessizce durdu, muhtemelen söylediklerimi düşünüyordu.
Adım-
Bu arada ben de en yakın sandalyeye oturdum. Sersemlemiştim. O kadar kan kaybetmiştim ve kusmuştum ki ayakta duracak halim kalmamıştı.
Tam oturmuştum ki gözlerimin önünde bir şey parladı.
﹂ | Lvl 1. [Korku] Exp + %0.5
Tanıdık bir bildirim.
Güldüğümü hissettim ve dudaklarım usulca yukarı kıvrıldı. Ne tür bir şakaydı bu?
Odadaki hava tekrar gerilmişti.
Başımı çevirdim, aynı gri gözler bana dikilmişti. Tuhaf bir şekilde gergin görünüyordu.
“Seni ısırmayacağım.”
“Yalan söylemediğini nasıl bileceğim?”
Yalan mı?
Yanağımı dayadığım yumruğuma yasladım.
“Bana vur.”
Ve omuz silktim. Bana inanmazsa cidden yapabileceğim bir şey yoktu.
Onun yerinde olsaydım ben de kendime inanmazdım. Sadece bu dünyada işlerin nasıl işlediğini bilmiyor değildim, aynı zamanda kan kaybetmek de düzgün düşünmemi zorlaştırmıştı.
Ama yine de bu şartlar altında bile karşımdaki adama bakarken bir şeyleri anlıyordum.
“Zaten yalan söylemediğimi biliyorsun.”
Her nasılsa.
Bir şekilde… Çoktan yalan söylemediğimi bildiğini hissediyordum. Nasıl? Yaptığı yüz ifadesi.
Okumak çok kolaydı.
“…”
Sessiz kalışı doğru söylediğimi gösterdi.
Bana söylemediği bir şey vardı.
Ama söylemesi için onu zorlamadım.
“Haaa…”
Bunun için enerjim yoktu.
Aklımı başımda tutmak gittikçe zorlaşıyordu.
“Peki şimdi ne yapacaksın?”
Sesini duyunca ona bakmak için başımı indirdim.
“Bilmiyorum…”
Düşünecek bir durumda değildim.
Ayrıca bu dünya hakkında çok az şey biliyordum. Bir karar almadan önce daha çok bilgi edinmem gerekiyordu. Acele işe şeytan karışırdı.
“Anladım.”
Cevap onu hoşnut etmiş görünüyordu.
Bir kere daha oda sessizliğe gömüldü. O anı gözlerimi kapatıp dinlenmek için kullandım. Ama kapatır kapatmaz tekrar sesini duydum.
“Julien kibirliydi. Çok yetenekli değildi ve her bir zerresiyle halktan olan insanlardan nefret ederdi.
Öyle mi?..
İnanılmaz bir çocuğa benziyor.
“Senin hareketlerin çok farklı. Önceki Julien ile tanışmış olan bir insan seninle karşılaştığı zaman senin o olmadığını kolayca anlar. Ben zorlanmamışken diğerleri nasıl zorlansın?”
O kadarını anlıyordum.
“Ama…”
Cümlesinin ortasında dikkatimi çekmeye yetecek kadar bekledi.
Ama ne?
“Sana yardım edebilirim.”
Sesi alçaldı.
“Senden faydalanmama izin ver.”
Ve gözlerim açıldı.
Göz göze geldik.
“Karşılığında sen de benden faydalanacaksın.”
***
Daha çok [Haven] olarak anılan Haven Akademisi, İmparatorluktaki en ünlü ve prestijli ‘Akademiydi’.
Bu yüzden akademiye kabul edilmek oldukça zordu. Böyle bir üne sahip bir akademiden beklendiği gibi.
Böyle bir şöhretle birlikte akademide halk ile soylular arasında sosyal ayrım yoktu. Ancak yine de personelin fikir birliğine vardığı bir şey vardı.
O da soylular ile halkın eşit olmadığıydı.
Ama bu onların kanlarının ya da geçmişlerinin saflığı gibi aptalca sebeplerden dolayı değildi. İmparatorluğun kanunlarıyla ilgiliydi.
Halkın sadece 17 yaşından itibaren mana pratiği yapmaya izni vardı.
İmparatorluk ailesi olan Megrail Ailesi, imparatorluk içindeki otoritelerini sürdürmek için halktan olan insanlara belli bir yaşa gelene kadar mana pratiği yapmalarını katı bir şekilde yasaklamıştı.
Aynısı soylular için de geçerliydi.
Ancak halkın aksine, soyluların daha genç yaşta mana pratiği yapma izinleri vardı. Ayrıca onların soyluluk statülerine bağlı çeşitli yaş kısıtlamaları da mevcuttu.
Sadece Megrail ailesi doğuştan itibaren mana eğitimi yapabilirdi.
Bu nedenle Megrail ailesinin soyundan gelenlerin Haven’a girişte ilk sırayı kapması normaldi.
Oysa şimdi,
“İlk sıraya layık birileri olduğunu söylüyorsun. Hatta bir değil, iki tane?”
Çevirdi-
Siyah eldivenli bir el nazikçe sayfayı çevirdi. Hareket çok basit olsa da garip bir biçimde zarafetle yüklüydü.
“Akademimiz için bu bir ilk. Düşük statülü bir soylu Siyah Yıldız olarak seçiliyor. Geçmişte de benzeri var mıydı merak ediyorum. Ve böyle bir aday tek değil, iki taneler…”
Siyah Yıldız.
Her yıl akademiye girenler arasındaki en iyi öğrenciye verilen ünvan.
İstisnasız her biri ileride imparatorluk içindeki nüfuzlu insanlardan olurlardı.
Bu önemli bir pozisyondu.
“Yapılması gerek.”
Keskin bir ses cevapladı.
Tuhaf bir biçimde sakin bir tondaydı. Sanki konuşan kişi çok önemsiz bir konuyla ilgileniyordu.
Ama bu o kadar önemsiz bir konu değildi.
En azından, Atlas öyle düşünmüyordu.
“Bu birçok baş ağrısını beraberinde getirecek. Sadece benim için değil, onun için de…”
Bu pozisyon sadece statüyü simgelemiyordu.
Aynı zamanda bir örnekti.
Öğrencilerin baktığı ve olmaya çalışmak için mücadele ettiği biri.
Bir ideal.
Atlas Megrail gözlüğünü çıkarırken iç çekti. Onun Migreal ailesinin ana soyundan geldiğini belli eden sarı gözleri ortaya çıktı.
“Ya Siyah Yıldız olmakla üstüne binen baskıya dayanamazsa, korkuyorum…”
“Korkmana gerek kalmayacak.”
[Julien Dacre Evenus]
[Leon Rowan Ellert]
Delilah önündeki iki profile baktı. Sınav odasında neler olduğunu düşündü.
Pat-
Parmağı profillerden birinin üstüne kaydı.
“O, bunun gibi önemsiz şeylerden dolayı baskı altında hissedecek biri değil.”
Bundan emindi.
Nihayetinde.
Onu bizzat görmüştü.
Kayar-
Profilini ileri itti.
“Siyah Yıldız.”
[Julien Dacre Evenus]
“Sadece o olabilir.”
***
Şaa-
Soğuk su yukarıdan aktı, her damla cildime temas ettiğinde yaktı.
Kalbim delice atıyordu, yine de akan buz gibi suyun altında hareketsiz kalmaya devam ediyordum. Sakinliğime sarıldım, vücudumun soğuk tarafından yutulmasına izin verirken o duygunun beni içine çekmesine izin verdim.
Duş başlığının altında alışılmadık derecede huzurluydum, zihnim boşalıyordu.
O kısa anda küçük bir özgürlüğün tadını çıkardım ancak çok kısa sürmüş olabilir.
Boynum ve kolum yandı.
Ama soğuk suyun altında acı anlamsız görünüyordu.
Klik-!
Duş biter bitmez o kısacık özgürlük hissi yok oldu ve ağır gerçeklik beni karşıladı.
“Beni kullan…”
Ondan ayrıldığımdan beri bir saat geçmişti ama hala o konuşmayı yaptığımızdan beri birkaç dakika geçmiş gibi hissettiriyordu.
“Doğru seçimi mi yaptım merak ediyorum.”
Önümdeki yansımayı inceledim.
Gözlerinin simetrisinden çene çizgisine kadar yüzünün her bir santimi özenle çizilmişti. Kusursuzdu.
Buna rağmen, beni tiksindiriyordu.
“Emmet Rowe.”
Duymak için sesli söyledim, ellerim sessizce lavabonun kenarını kavramıştı.
“24 yaşında. Erkek. Pazarlamacı. Abi ve San Burrough Hastanesinde hasta.”
Bu benim gerçek ismim, gerçek kimliğimdi. Kim olduğumdu.
Bunu unutmamıştım.
“Bunu unutmamalıyım.”
Bu dünya da beden de benim değildi. İkisi de bana yabancıydı. Benim bu dünyaya ait olmadığım gibi bu dünya da bana ait değildi.
Bir cevaba ihtiyacım vardı.
Bu tarafta kalmak için bir neden.
Ve bunun için…
Şaaa-!
Lavaboya döndüm, saçımdan su damlarken sakince yüzümü yıkadım.
“Her şeyi yaparım.”