Bölüm 12
“Bu da ne?..”
Bu pencereyi ilk defa görüyordum. Hayır, tam olarak değil… Sanırım daha önce onu kısa bir anlığına görmüştüm.
Tam olarak ne zaman?
Hatırlayamıyordum ama muhtemelen bu dünyaya geldiğim ilk an olmalıydı. O an kafam çok karışık olduğu için fark edememiş olmalıydım.
Ama ne olmuştu?
Neden birden ortaya çıkmıştı?
“Bir tür statü penceresine benzi- Ah?”
Ekran aniden kayboldu.
“Neler oluyor?”
Başımı arkaya eğdim.
Neden birden yok olmuştu. Konuştuğum için mi? Ya da… Aklıma bir fikir geldi ve mırıldanmak için ağzımı açtım,
“Statü.”
– ● [Julien D. Evenus]● –
Seviye:17 [Kademe 1 Büyücü]
Exp : [0%-[16%]——-100%]
Meslek: Sihirbaz
﹂ Tür : Elemental [Lanet]
﹂ Tür : Zihinsel [Duygusal]
Büyüler :
﹂ Başlangıç türü büyü [Duygusal] : Öfke
﹂ Başlangıç türü büyü [Duygusal] : Hüzün
﹂ Başlangıç türü büyü [Duygusal] : Korku
﹂ Başlangıç türü büyü [Duygusal] : Mutluluk
﹂ Başlangıç türü büyü [Duygusal] : Tiksinti
﹂ Başlangıç türü büyü [Duygusal] : Hayret
﹂ Başlangıç türü büyü [Lanet] : Alakantria Zincirleri
﹂ Başlangıç türü büyü [Lanet] : İlletli Eller
Beceriler :
[Doğuştan] – Öngörü
– ● [Julien D. Evenus]● –
“Ah.”
Yani bir tetikleyicisi vardı.
‘Statü.’
Dokunup dokunamadığımı görmek için elimi uzattım ama elim içinden geçti.
“Yani dokunamıyorum.”
Birkaç denemeden sonra bu kesinleşmişti.
“Haa.”
Derin bir nefes aldım.
Aklım hâlâ buğuluydu ve egzersizimden sonra kendime gelmeye çalışıyordum. Bu yüzden odaklanmak benim için zordu.
Nihayet tekrar odaklanabilecek seviyeye gelene kadar birkaç derin nefes daha aldım.
Gözlerim ekranın üzerinde durduğu anda birkaç şey dikkatimi çekti.
“Exp? 17 Seviye. Kademe 1 Büyücü?”
Beklendiği gibi bu, oyun sistemine benzerdi. Oyun bağımlısı değildim ama exp ve seviye kavramlarını anlıyordum.
Büyücüler 10 kademeye ayrılmışlardı.
Bildiğim kadarıyla sınıflandırma şöyleydi;
Kademe 1-2: Çırak
Kademe 3-4: Usta-Büyücü
Kademe 5-6: Üstün-Büyücü
Kademe 7-8: Baş Büyücü
Kademe 9: Hükümdar
Kademe 10: Zirve
“17 Seviye… Yani ben Kademe 1’im.”
Bu ilginç bir bilgiydi. Leon’un bana söylediğine göre diğerleri kademelerini ölçmek için özel bir küreye ihtiyaç duyuyorlardı.
Son bir haftadır kadememi merak ediyordum.
Leon sayesinde Kademe 1’e ulaştığımın farkındaydım. Farkında olmadığım şey,
“Kademe 2’nin eşiğindeyim.”
Kim tahmin ederdi ki?
Ya da ben?..
Kaşlarım yavaşça çatıldı.
“17 seviyeyim ve Kademe 1’deyim. Bu durumda her on seviye atladığımda kadememin değişeceğini farz edebilir miyiz?”
Makul görünüyordu ama…
“Gözlemlemeliyim.”
Teorimin bir dayanağı yoktu. Şu andan itibaren buna dikkat etmeye karar verdim. Zamanı gelince çıkarımımın doğru olup olmadığını öğrenebilirdim.
Gözlerim aşağıya indi.
“Büyü listesi…”
Önümdeki büyü listesi beni şaşırtmamıştı.
[İlletli Eller] zaten çalıştığım bir büyüydü. Bana bunu söyleyen Leon’du.
Asıl şaşırdığım şey altındaki yazıydı.
“Ah…”
Doğuştan gelen beceri.
Öngörü.
“Bu her şeyi açıklıyor.”
Sorularımdan biri nihayet cevaplanmıştı.
İmgelemin arkasındaki sebep. Hepsi bu beceri yüzündendi. Bu düşünce beni huzursuz etti, aklıma birkaç soru daha çöreklendi.
“Bu imgelemleri tetikleyen bir şey var mı? İstediğim zaman görebilir miyim?”
Az önce gördüğüm imgelemi düşündüm.
‘Haven senin gibi beceriksiz birini seçecek kadar nasıl alçaldı?’
‘Sadece bütün büyüleri yapmaktan aciz olman değil, üstelik o aptalca kibrinle çıkıp herkese meydan okudun.’
‘İlk düellonu kaybetmene şaşmamalı.’
‘Muhtemelen buna bir son vermeliyim.’
‘İlgilenmem gereken daha önemli insanlar var.’
Soğuk sesi zihnimin içinde yankılandı.
Elim bu düşünceyle istemsizce titredi. İmgelemde hissettiklerim… Hâlâ zihnimde canlı bir şekilde hissedebiliyordum.
Bununla omurgamdan aşağı bir ürperti indi.
Ve.
“Çalışmalıyım.”
Bana içinde olduğum durumu tekrar hatırlattı.
“Haa… Haa…”
Zemine oturdum ve sağ elimi ileriye uzattım.
Gözlerimi kapattım, manama yön verdim.
“…”
Ağız dolusu tükürük yuttum.
“Pekala…”
Tekrar yutkundum.
“Hadi başlayalım.”
Ama.
“Gel…”
Elimden hiçbir şey çıkmadı.
Çekirdeğimin içindeki manayı hissediyordum.
Oradaydı.
Ama…
“Bunu yapmak zorundayım.”
Sadece akmıyordu.
“Neden?”
Elim gözle görülür şekilde titremeye başladı.
Dudaklarım da öyle.
“He-h… Hadi ama… Dışarı çık.”
Önce nasıl yaptığımı hatırladım.
Taklit etmeye çalıştım.
Geçen bir hafta boyunca yüzlerce yapmıştım. Tabii ki şimdi de yapabilirdim, değil mi?
Ama.
“Çıkmıyor…”
Mana basitçe vücudumda dolaşmayı reddediyordu.
“…”
Neden olduğunu biliyordum.
Sadece kabul etmek istemiyordum.
“H-hadi ama. Sadece birazcık.”
Tekrar yutkundum.
“Hayır… H-hayır.”
Aklım geçen anlarda dolaşmaya başladı.
Başarısız olduğum an.
Ve ondan sonra gelen acı.
Zihnimden geçti.
Tekrar.
Ve tekrar.
“Sıkıntı yok.”
Sanki tekrar oynayan bir kaset gibi.
“H-hah.”
Nihayetinde.
Korkuyordum.
Önceki gibi çabalarımın boşa gitmesinden korkuyordum.
“Neden bunu yapıyorum?..”
Kendi amacımı sorgulamaya başladığım noktaya kadar.
Neden bu kadar uğraşıyordum?
Nedeni cevaplar için her şeyi göze almış olmam mıydı? Kendimi bu kadar zorlamamın sebebi bu muydu?
Cevaplar mı?
Ben, kendimi sadece sorularıma cevap almak için bu noktaya getiren bir insan mıydım?
“Hayır…”
Ne kadar gülünç.
Elbette değildim.
Derinlerde, cevabı biliyordum. Aklımın ve bedenimin sağlığına mal olsa bile neden kendimi bu kadar zorluyordum.
“Geri dönmek.”
Kelimeler dudaklarımdan çıkıverdi.
Neredeyse bir fısıltı gibiydi.
“Kardeşim.”
Aklımda bir sahne canlandı.
Genç bir çocuk.
16 yaşında.
Ve yapayalnız.
“H-hah.”
İstediğim şey cevap değildi.
Geri dönüş yoluydu.
Ben…
“Kh!..”
Mana, çekirdeğimden dışarı aktı.
Tepki olarak bütün vücudum titredi. Dünya bulanıklaşmaya başladı, gerçekle hayali birbirinden zor ayırt etmeye başladım.
Ama bu beni çalışmaktan vazgeçirmedi.
Aklımda bir hedef vardı.
Elde etmek zorunda olduğum bir hedef.
Bu yüzden korkuyordum. Bedenim ağrı içindeydi ve bitkindim.
“Kh…”
Kendimi devam etmeye zorladım.
Başka seçeneğim yoktu.
Bunu…
Yapmak zorundaydım.
***
*Puff*
Bir duman bulutu havada süzüldü.
Uzun dalgalı platin saç, koyu kırmızı gözler ve sıkı bir vücut. Kiera Mylne, Rondeo Binasının merdivenlerine gelişigüzel biçimde oturmuştu.
Bu, sadece en üst sıralamaya sahip öğrencilerin girebildiği bir binaydı.
O da onlardan biriydi.
“Tsk,” dedi.
İçeride sigara içmeye izin yoktu.
Dışarıda içmekten başka çaresi kalmamıştı.
“Siktiğimin saçmalığı.”
Bu sinir bozucuydu. Böylesine devasa ve lüks bir binada… Nasıl sigara içmesine izin vermezlerdi?
Yani, cidden.
Neden buraya bu kadar çok para ödemişti?
“Eğer Siyah Yıldız olsaydım…”
Siyah Yıldız’ı hatırladı. Evenus Baronluğundan Julien. Belki de o, odasında sigara içebiliyordu?
Bu düşünceyle biraz oyalandı.
İlk bakışta epey kibirli gibi görünüyordu.
Hemen hemen bütün ilk yıl öğrencilerini öfkeden kudurtmaya yetecek kadar kibirli.
Ama diğerlerinin aksine o, böyle anlamsız atışmalarla ilgilenmiyordu.
“Pfft.”
Daha doğrusu, onu biraz komik bulmuştu.
“Siktiğimin şakaları.”
*puff*
Sigarasından başka bir nefes çekerken duman bulutu havada süzülerek kayboldu.
Binayı gezerek eğlenen Kiera, aniden başını kaldırdı. Yaklaşan bir figürün belirdiğini gördü.
Hızla sigarayı uzağa fırlattı.
“…”
Yaklaşan figürden etrafındaki bakışları üstüne çeken keskin bir aura yayılıyordu. Sofistike ve kendiliğinden akıp giden, bütün kusurlarını gizleyen zarif hareketleri etrafına otorite yayıyordu.
Bu, çok iyi tanıdığı biriydi. Nasıl onu tanımayabilirdi ki?..
Megrail Hanesinden bir kadın.
İmparatorluğun prensesi.
Aoife Kell Megrail.
“Tsk.”
Onunla aynı sınıfta olmasına rağmen Kiera dilini şaklatmaktan geri duramadı. Ayağını sigaraya sürükledi ve üstüne bastı.
Ayağını hafifçe döndürdü.
Kiera ona üstten baktı. Yüksek soydan gelen bir soylu olarak Aoife’ı iyi tanıyordu. Geçmişte birçok kere karşılaşmışlardı.
Gittiği her yerde ışık saçardı. Her zaman gözler onun üzerinde olurdu.
Bu Kiera’nın çok umurunda olmamıştı.
Ta ki Aoife’ın yaş seremonisine geldiği, onun ve İmparatorluk ailesinin kendi yeteneğini öğrendiği güne kadar…
Sonuç ne olmuştu?
14 yaşında eğitime başlaması gerekirken 17 yaşında başlamaya zorlanmıştı. Düşük soylularla aynı yaşta.
Neden?
‘Şu sürtük.’
“Öğrenci.”
Aoife önünde durdu. Sarı gözleri yavaşça Kiera’nın bakışlarıyla buluşmak için aşağı indi. Yüz ifadesinden bir şey anlaşılmıyordu.
Okumak zordu.
Tuhaf bir şey yoktu. O, her zaman böyleydi. Neredeyse hiç düşünce okunmayan bomboş bir kağıt parçası.
Ve bunu düşünmek Kiera’yı daha çok öfkelendiriyordu.
“Ne…”
“Çekilebilir misin?”
“Ah?”
Kiera göz kırptı ve etrafına baktı. O anda fark etti. Girişi kapatıyordu.
Ama…
‘Bu kadar mı?..’
Hiçbir tanıma belirtisi yok. İsim? Sadece… Öğrenci mi? Geçmişte çok kez karşılaşmışlardı. Hatta kısa muhabbetler bile yapmışlardı.
“Öğrenci?”
“Hahah.”
Kiera dudaklarını yaladı ve gülümsedi. Parlak bir gülümsemeydi. Yaptığı en parlak gülümsemelerden biri.
Ve tebessümünü takip eden şey…
“Siktir git.”
Bir orta parmaktı.
***
Şıp… Şıp…
Ter, kanıma karışıyordu.
Gözlerim yanıyordu.
Ve görüşüm bulanıktı.
Bir gün geçmişti. Şimdi sabahın erken saatleriydi.
Ve…
Czz–
“Başarısız…”
Başka bir başarısızlıkla karşılaşmıştım.
Çabalarımın sonucunda sekiz rünü birleştirebilmiştim. Bu, benim arzuladığım hedefin çok altındaydı.
“Huuu.”
Derin bir nefes aldım, tekrar çalışmaya devam etmeyi planlıyordum ki…
Tık tık-!
Kapı tıklatıldı.
“Genç efendi.”
Ve tanıdık bir ses duyuldu.
“Demek zamanı geldi.”
Beni çağırmasının tek bir sebebi olabilirdi. Akademinin ilk günü başlamak üzereydi.
“Geliyoru- Ah!”
Küt!
Ayağa kalkmaya çalıştığımda bacaklarım gevşedi.
Neyse ki kanepenin kenarından tutunarak yüz üstü yere yapışmaktan kurtulabildim.
“Haa… Haaa…”
Nefeslerim ağır ve ellerim alışılmadık derecede solgundu.
Bedenimin perişan bir durumda olduğu belliydi.
Ama…
“Haaa.”
Başka bir nefes aldım ve kendimi duş almaya zorladım. Sonunda soğuk suyu açtığım musluğa ulaşana kadar birçok kez tökezledim.
Şaaaa-!
Vücudum soğuk suyun altında karıncalandı.
Ama aynı zamanda zihnim berraklığını koruyordu.
İki elimle duvara yaslandım, suyun sırtımdan akıp gitmesine izin verdim.
Herhangi biri çalışmamın sonuçlarından dolayı endişe duyduğumu düşünebilirdi.
Bir yönden endişeliydim.
Ama…
“Neredeyse.”
Aynı zamanda heyecanlıydım.
Sonuçsuz kalmamıştı.
Kesinlikle bir ilerleme vardı.
“Haha.”
Öfkeyle kahkaha attım.
Zaman alacaktı ama yapabileceğimi biliyordum.
Başka çarem yoktu.